.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

13 Ağustos 2024 Salı

Ukrayna'nın Rusya topraklarına saldırması ne anlama geliyor?

 Ukrayna savaşı başladığı günden beri sürekli olarak dünyayı hayrete düşüren gelişmelere sahne oluyor.

Rusya başlangıçta şişirilmiş özgüveni ile yetersiz sayıda birlik kullanarak Ukrayna'nın başkenti dahil doğu kesimini işgale kalkışınca herkes Ukrayna'nın fazla dayanamayacağını düşünüyordu.

Ama öyle olmadı.

Ukrayna direndi ve Rusya yetersiz birliklerle, yanlış planlamayla hareket ettiğini acı bir şekilde öğrendi.

Bunun üzerine, doğru bir karar verip daha dar bir cepheyle taarruzunu yeniledi. Ancak yeterince yeni birlik getirmemişti.

Taarruzları başlangıçta başarılı oldu ama Dinyeper Nehri batısına geçince mevcut kuvveti ve lojistik imkanları ile ulaşabileceği sınırları aştığını anladı.

Bunun üzerine Ukrayna birçok bölgede karşı taarruza geçti ve Rusya geri çekilmeye başladı.

Durumun vehametini anlayan Rusya, eski Sovyet doktrinine göre savunma mevzileri hazırlayarak savunmaya geçti.

Ukrayna Batı'dan çok sayıda silah ve araç alıp genel karşı taarruza geçince, Rus savunmasının işe yaradığı ortaya çıktı.

Bundan sonra savaş çıkmaza girdi.

Daha çok ateş destek vasıtaları ve mahdut hedefli taarruzlarla sonuç alınmaya çalışıldı.

Savaş bir denge içine girdi.

Bu süreçte Rusya, birçok kırmızı çizgi ilan etti.

Batı ağır silah verirse, batı tank verirse, batı uçak verirse, Ukrayna Kırım'a saldırırsa gibi ön koşullarla başlayan bütün kırmızı çizgiler aşıldı.

Ama Rusya hiçbir şey yapamadı.

Rusya, eğer Ukrayna savaşı Rus topraklarına taşırsa diye başlayan kırmızı çizgiler de ilan etti.

Bu kırmızı çizgiler önce topçu ve havan ateşleriyle, sonra SİHA ve dronlarla ve şimdi de kara kuvvetleri ile aşıldı.

Rusya hiçbir şey yapamadığı gibi toprak kaybetti.

Şimdi Rusya'nın ne yapacağı merakla bekleniyor.

Tehditlerini gerçeğe mi dönüştürecek, karşı taarruzla kaybettiği toprakları geri mi alacak yoksa yutkunup yeni bir kırmızı çizgi mi ilan edecek bilinmez.

Ama bilinen bir şey var: Artık hiç kimse Rusya'dan eskisi kadar korkmuyor.

6 Ağustos 2024 Salı

İran neden İsrail'e cevap vermiyor?

 Neredeyse tüm televizyonlarda İran'ın HAMAS liderinin kendi topraklarında öldürülmesi üzerine İsrail'e karşı savurduğu tehditler tartışılıyor.

Haberler ve tartışmalar genellikle "Gerilim artıyor..." gibi başlıklarla veriliyor.

İran tehditleri üzerine herkes kısa sürede bir eylem gerçekleşeceğini bekliyordu.

Bu eylemin nasıl olacağı üzerinde değişik yorumlar yapılıyordu.

Ama öyle olmadı. 

Hala İran harekete geçmedi.

Bence doğru da yapıyorlar.

İsrail İran açıklamasından beri teyakkuzda bekliyor.

Devlet yetkilileri için sığınaklar aktif hale getirildi.

Bekleme süreci sıkıntılıdır.

İşler aksar.

Stres yükselir.

İnsanlar hata yapar.

Öte yandan, uzun süre beklemek insanı artık bir saldırı yapılmayacağına inandırır. 

İşler savsaklanır.

Bu da açık verilmesine sebep olur.

Bence İran da bunu yapmaya çalışıyor.

Şeytan azapta gerek diyor. 

Daha ince yaptığı SİHA ve füze saldırılarının çok da etkili olmadığını biliyor.

Kazandığı zamanda alternatif saldırı stratejileri geliştiriyor.

Sosyal medyada bazılarının iddia ettiği gibi İran palavra atmadı.

Esip gürledikten sonra geri adım atmadı.

Karşılık mutlaka verilecek.

İsrail için en olumsuz koşullarda, en olumsuz zamanda ve en olumsuz yerde verilecek.

Verilmezse İran, sadece dışarıda prestij kaybetmez.

İç istikrarı da zarar görür.

Bu yüzden bir saldırı yapmak zorunda. 

Ve mutlaka yapacaktır.

4 Ağustos 2024 Pazar

Bu sene turizm gelirleri azalacak

Temmuz ayında Ege bölgesine gittim.

Hava oldukça sıcak ve boğucuydu.

Bir süre Çeşme'ye gittim.

Tatil yerlerinde bana çok saçma gelse de mutad olduğu üzere akşamları Çeşme, Ilıca ve Alaçatı çarşısını gezdim.

Yıllardır ara sıra Çeşme'ye giderim.

Hiç bu kadar az insanın olduğu bir yıl görmedim.

Gündüzleri Ilıca'ya gittiğimde denize giren insan sayısının da çok az olduğunu gördün.

Eskiden şezlong koyacak yer bulamazdık ama şimdi her yer boş.

Herkes bunun turistik bölgelerdeki esnaf ve eğlence yerlerinin fahiş fiyat uygulamasından kaynaklandığını söylüyor.

Diğer yerleri bilmem ama Çeşme'de fiyatlar geçmiş yıllara göre daha yüksek değildi.

Hatta beklediğimden düşük.

İnsanların gelmemesi, orta sınıfın artık fakirler arasına katılması ve tatil yapamaması olabilir.

Ayrıca, Türk Lirası aşırı değerli.

Eskiden Avrupalılar için ucuz bir tatil ülkesi olan Türkiye, artık rakiplerine göre daha pahalı.

Zaten bu yüzden birçok Türk vatandaşı bile bizim tatil yörelerimize gitmek yerine Yunan adalarına gitmeyi tercih ediyor.

Ne yalan söyleyeyim, ben de Sakız adasına gittim.

Başta yemekler olmak üzere hemen her şey Türkiye'den daha ucuz.

Esnafı suçlamak yerine ilgilileri sorumlu tutmak bence daha mantıklı.

Devlet kurumlarına güven seviyesi ne durumda?

 Eskiden halk en çok hangi kuruma veya hangi meslek grubuna güveniyor diye anketler yapılır, sonuçlar gazetelerde yayınlanırdı.

Şimdi bu tür anketler ya yapılmıyor, ya yapılıyor ama yayınlanmıyor veya yayınlanıyor ama ben görmedim.

Sokakta, halkın arasında yaşayan benim gibi insanlar halkın düşüncelerini tahmin ediyordur.

Kiminle konuşsam, TUİK verilerine inanmadığını söylüyor.

Özellikle de enflasyonla ilgili verilere. 

Haklılar da.

Çünkü TUİK rakamları, gerçek rakamların en fazla yarısı kadar.

Bunu devletin doğalgaza, belediyelerin ulaştırma ücretlerine yaptıkları zamlardan bile anlamak mümkün.

Halk hükümete inanmıyor.

Hükümetin atadığı kişilerin başında bulunduğu ve hükümetin talimatına göre değerler açıklayan devlet kurumlarına da güvenmiyor.

Parlementer sistemde böyle durumlarda hükümet meclisten güvenoyu isterdi.

Veya muhalefet güvenoyu yoklaması için bastırırdı.

Türkiye tipi başkanlık sisteminde bu mümkün değil sanırım.

Halk bu durumu görüyor ama sessiz duruyor.

Bu durumda halk ne yaparsa seçimde yapar.

Ne yapacağının ilk işaretini yerel seçimde verdi zaten.

İlk genel seçime kadar bu durum değişmezse, muhtemelen iktidar değişir.

Benden söylemesi.

İran, İsrail'e savaş açacak mı?

 Hiç lafı dolandırmadan söyleyeyim.

Açacak, çünkü açmak zorunda.

Hem dünyaya bir mesaj vermek için hem de iç kamuoyunu teskin etmek için.

Ama İran ordusunun İsrail'e girmesi gibi klasik bir savaş olmayacak. 

Zaten iki ülkenin birbirleri ile ortak sınırı da yok.

Nereden birbirlerine girecekler.

İran, muhtemelen İsrail'in HAMAS liderini İran'da öldürmesi gibi bir eylem yapabilir.

Yemen'deki müttefikleri sayesinde bir İsrail gemisini batırabilir veya İsrail'e füze saldırısı yaptırabilir.

Lübnan'dan Hizbullah vasıtasıyla İsrail'in canını acıtacak bir saldırı yapabilir.

Shahab-3 gibi balistik füzeleri ile İsrail'e saldırabilir.

Veya daha önce yaptığı gibi SİHA ve dronlarla İsrail'e saldırı düzenleyebilir.

İran hava kuvvatleri ile bir saldırı yapmaz diye düşünüyorum.

Çünkü uzun süredir ambargolar altında inleyen İran'ın hava kuvvetleri çok zayıf.

Hava araçları çok eski.

Bu araçlarla bir hava harekatı düzenleyip kendini rezil etmez herhalde.

Peki bunların herhangi biri yapılırsa Ortadoğu'da genel bir savaş çıkar mı?

Sanmam.

Çünkü Ortadoğu'daki Arap ülkelerinin hiçbiri böyle bir savaşa girmez.

Amerika veya İngiltere de herhangi bir kara harekatı yapacak durumda değil.

En fazla füzeler ve hava araçlarının yoğun kullanıldığı çatışmalar yaşanabilir.

Ama yine de ihtiyatlı olmakta fayda var.

Balkan Savaşı öncesinde de kimse böyle bir savaşı beklemiyordu.

Ama oldu.

Üçüncü Dünya Savaşı Çıkacak mı? Çıkacaksa, ne zaman?

Son zamanlarda sıradan insanlardan devlet başkanlarına kadar birçok kişi muhtemel bir üçüncü dünya savaşı çıkabileceği iddiasında bulunuyor.

Bunlar, sadece savaşın çıkabileceğini iddia etmiyorlar, ne zaman, nerede ve nasıl çıkacağı konusunda da bazı fikirler ileri sürüyorlar.

Bazen bu konuşmalar hakkında fikrimi soranlar oluyor.

Gülüyorum.

"Üçüncü dünya savaşı zaten yaşanıyor." diyorum.

Şaşırıyorlar.

Dünyada bu kadar çok nükleer silah varken 1. ve 2.'si gibi çok geniş bir bölgeye yayılacak bir savaşı çıkarmaya kimse cesaret edemez.

Hatta sadece konvansiyonel silahlar kullanılsa bile hiç kimse bu günkü teknolojik seviye sayesinde öldürücülüğü artan yeni silahlarla da geniş bir bölgeye yayılacak bir savaşı hiç kimse göze alamaz.

Bu yüzden 3. dünya Savaşı, dar bir alanda veya birden fazla bölgedeki dar alanlarda yaşanan ama çok sayıda ülkenin katıldığı bir olabilir.

Bu tür bir savaş zaten bir süredir yaşanıyor.

Suriye'deki iç savaşta çok fazla ülke ve aktör savaşın doğrudan veya dolaylı tarafıydı.

Aynı şey Libya'da da yaşandı.

Şimdi de Ukrayna'da tekrarlanıyor.

Yani, 3. Dünya Savaşı çoktan başladı.

Hala da devam ediyor.

23 Mayıs 2024 Perşembe

Türklerin müşrik olduğunu söyleyen Arap şeyhi.

 Osmanlı İmparatorluğu 1856 Islahat Fermanı ile vatandaşlarının eşit olduğunu ilan etti.

Ayni zamanda kölelik kaldırıldı.

Mekke Reisul Uleması Şeyh Cemal, yapılan reformlar ve köleliğin kaldırılması ile ilgili bir fetva yayınladı.

Fetva şöyleydi:

"Üseranın (esirlerin) men'i (yasaklanması) maddesi şer'i şerife (kutsal şeriata) aykırıdır ve bundan başka ezan-i terkle yerinden top atılmak ve taife-i nisvan (kadın tayfası, kadınlar) açık gezmek ve nikâhının feshi nisvan yedinde olmak (kadınlara boşanma hakkı tanımak) gibi şeriatı muharraraya mugayir teklifleri olmakla Türkler müşriklerdir. Demleri hederdir ve evlatlarını esir etmek helaldir."
Bu fetva üzerine Osmanlıya karşı gaza (kutsal savaş) ilan edilmiştir.
İsyan bir yıl kadar suren bir caba sonucu bastırılmıştır.
Şeyhülislam "Mekkeli şeyhin iddiaları iftiradır" diye bir fetva yayınlamıştır.
Osmanlı Hicaz'ın siyah köle yasağından muaf olduğunu ilan etmek zorunda kalmıştır.
Sonuç:
1. Dünya Savaşındaki Arap isyanı, Arapların Osmanlıya ilk isyanı değildir.
Daha önce de Osmanlıya birçok kez isyan etmişlerdir.
Hatta yukarıda da anlattığımız gibi kölelik kaldırıldı diye bile isyan etmişlerdir.
Bu isyanlarına gerekçe olarak, Türklerin müşrik olduğunu, bu sebeple kanlarını akıtmanın ve esir edilmelerinin dinen helal olduğunu ilan etmişlerdir.
Aynı iddiaları neredeyse her isyanda ileri sürmüşlerdir.
Arap isyanı yoktur diyenlere, biraz tarih okumalarını tavsiye ediyorum.
Evet Arap isyanı vardır.
Tek bir Arap isyanı yoktur, birçok Arap isyanı vardır.
Bu isyanların en sonuncusu da 1. Dünya Savaşı'nda İngilizlerle işbirliği içinde yaptıkları isyandır.

19 Mayıs 2024 Pazar

Araplar Osmanlı'ya İhanet Etti mi?

 Sosyal medyada ya geri zekalı veya çok uyanık ama art niyetli ve insanları geri zekalı yerine koymaya çalışan bazı tiplerin bir sürü paylaşımına denk geliyorum. Bu tür paylaşımlardaki iddialardan biri de "1. Dünya Savaşı'nda Arap isyanı yok." şeklinde. Bunun için de saçma sapan bahaneler öne sürüyorlar. Halbuki bir isyan var ve adı Arap isyanı. Bu isyana adını hem isyancılar hem de işbirliği içinde oldukları emperyalist İngiltere vermiş.

Arap isyanının liderlerinden olan Şerif Hüseyin ve isyanlara destek olan Arapların isyanı doğrulayan hatıraları yayınlanmış. Onlar da yedikleri naneyi haklı göstermek için bahaneler uydurmuşlar. Örneğin Osmanlı bizi yok sayıyordu diyorlar. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yok sayıldıkları iddiasını Emir Abdullah (Bu adam Ürdün'ün kurucusudur. Şerif Hüseyin'in üç oğlundan biridir. İstanbul'daki Mekteb-i Harbiye'den, yani Kara Harp Okulu'ndan mezun olmuştur.) "Biz Osmanlıya Neden İsyan Ettik?" isimli eserinde şöyle der: “Türklere ‘Hepimiz ehl-i İslamız’ diyecek olsak, ‘Öyle
ama biz yöneticiyiz siz tebaasınız’ diyorlardı. (…) Bir Arap âlim, doğru dürüst Arapça bilmeyen, herhangi bir fıkıh kitabını okumamış kişinin arkasında saf tutmaya mecbur kalırdı.” Yani adam diyor ki:" "Osmanlı'yı yöneten sınıf Türklerdi, onlar da ırkçıydı, iyi Müslüman da değildiler, din konusunda cahildiler ama namazda onların arkasında saf tutmak zorunda kalıyorduk."
Bu herif ve kardeşi İngilizlerle iş tuttular. Bu günkü Filistin'de bir İsrail devleti kurulmasını kabul ettiklerini, desteklediklerini Avrupalılara söylediler. Hatta bunun kardeşi Şerif Hüseyin Paris Konferansına gidip kendi sülalesinin yönettiği bir büyük Arap krallığı ve Filistin'de bir Yahudi devleti kurulmasını savundu. İnanmayan açıp adamların hatıralarını okuyun. Bunların akıl babası Lawrence (Lavrens)'in anılarını okuyun. Yalanla dolanla milleti uyutmaya çalışmasın. Bu günkü Suudi Arabistan, Irak'ın güneyi, Filistin, Lübnan, Ürdün, Suriye Arapları isyanı desteklediler ve isyana katıldılar. Kaydı var, belgesi var. Ama bunlar bütün Araplar değil diyecek olanın ağzına pabuçla vururum. Fas, Tunus, Cezayir filan elbette bize isyan etmedi. Çünkü bizim elimizde değildi buralar. Fransızların elindeydi. Mısır İngiliz, Libya da İtalyan işgali altındaydı.
Özetle tarihi kendi hastalıklı fikirlerinize alet etmek için eğip bükmeye gerek yok. Doğruyu yazmak en iyisi. Elbette yapılanlar incelenip eleştirilir. Ama olan bir şeyi de olmadı diye göstermeye çalışmak saçmalık. Güneş balçıkla sıvanmaz.
Tüm ifadele

15 Mayıs 2024 Çarşamba

Filistinlilerin kurduğu bubi tuzağı

 



        İnternette bu haberi görmüşsünüzdür. 

        Bir İsrailli, arazide yere dikilmiş bir Filistin bayrağı görüyor.

        Sinirden aklı başından gitmiş olmalı ki hemen bayrağı yere çarpmak için harekete geçiyor.

        Bayrağın yanına gidip yere düşürmek için bir tekme atıyor.

        Ama bir sürprizle karşılaşıyor.

        Bayrak yerinden oynar oynamaz zemine yerleştirilmiş bir patlayıcı patlıyor.

        Video daha sonra ne olduğunu göstermiyor.

        Ama bu İsrailli salağın ölmüş olması muhtemel.

        En azından ciddi şekilde yaralanmıştır.

        Halbuki bizim ordumuzda muharebe sahasında bulunan flama, silah, çanta vb. ne görülürse                     görülsün kontrolsüz dokunulmaması gerektiği acemi birliğinden itibaren sürekli anlatılır.

        Çünkü bunlar, bubi tuzağı olabilir.

        Bubi tuzağı, düşmanın dikkatini ve ilgisini çekebilecek herhangi bir eşya veya malzemenin                    patlayıcı ile tuzaklanarak düşmana zarar vermek için hazırlanan bir düzenektir.

        Bu arkadaşa, sanırım öğretmemişler.

        Nefret duygularına yenik düşüp fazla düşünmeden artistlik yapmaya kalkmış.

        Bu hatasının cezasını da görmüş.

        Siz siz olun, çatışma yaşanan bir bölgede hiçbir şeye kontrol etmeden dokunmayın.  

        Eğer dokunmanız gerekiyorsa, önce bölgeyi dedektörle arayın.

        Sonra, tuzaklama var mı diye etrafını kontrol edin.

        İp bağlayıp uzaktan çekin.

        Tabii, patlayıcının uzaktan komutayla patlatılabileceğini de unutmayın.

        Varsa bir sinyal karıştırıcı (jammer) kullanın.

        Yoksa, ilgili birime haber verin.

        Konunun uzmanı olan birileri gelip ilgilensin.

        Siz dokunmayın.

        Güvenli bir mesafeye çekilip bölgeyi emniyete alın.

        Aksi takdirde, sonunuz böyle olabilir.


Bu düzen yıkılacak.

Bir arkadaş, "Antik çağda insanlar ortalama 40 yaşına kadar yaşıyormuş.

Bu yaş, günümüzde insanların olgunluğa eriştiği yaş sayılıyor.

Bu kadar kısa yaşayan antik çağ insanları bu kadar bilgiyi nasıl üretip de bu kadar arkeolojik kalıntı bırakmış acaba?" diye sordu.

Bence bunun cevabı basit. 

Ne kadar uzun yasadığın kadar ömrünün ne kadarını üretime ayırdığının da önemi var.

Antik çağda insanlar 23 yaşına (doktora filan yaparlarsa en az 30 yaşına) kadar hiçbir şey üretmeden okula gitmiyordu. 

Bizim çağımızda köylerde kısmen hala olduğu gibi 5-6 yaşlarından itibaren yavaş yavaş üretime katılıyordu. 

Emeklilik olmadığından ölene kadar da üretmeye devam ediyordu. 

Halbuki günümüzde EYT'liler 40'li yaslarda normal emekliler en fazla 65 yaşında emekli oluyor ve üretimden kopuyor. 

Antik çağda 40 yaşında ölen biri 35 yıl üretime katılırken günümüzde bu sure en uzun (65 yaşına kadar) çalışan lisansüstü eğitim alan üniversite mezunlarında bile 30-35 yıl kadar. 

Yani günümüzdeki insan nüfusunun çoğu çalışmadan, üretmeden yasayan parazitler haline geldi. 

İnsan ömrü uzadıkça da çalışmayan nüfusun orani giderek artıyor. 

Bence insanoğlunun kurduğu sistem gelecekte kendi kendini yok edebilir.

İlk patlayan sosyal güvenlik sistemi olacak. 

Türkiye'de 19 milyon emekli varmış. 

Çalışan sayısı o kadar var mi bilmiyorum. 

Bir de sosyal devlet ayağına işsizlik parası filan hesaba katılırsa mevcut sistem sürdürülebilir bir yapıda değil.

Er veya geç, bu düzen yıkılacak.