.quickedit {display:none;} .quickedit {display:none;}

14 Eylül 2023 Perşembe

İYİ Parti'nin ittifaktan ayrılması mantıklı bir seçim.

 İYİ Parti ittifaktan ayrıldığını ve yerel seçimlerde kendi adaylarını göstereceğini açıkladı.

Hemen muhalefet çevrelerinden tepki göstermeye başladılar.

Yok öyle olur yok böyle olur diye herkes bir şeyler söylüyor.

Biraz empati yapılsa, bu tepkilerin anlamı olmadığı kolayca anlaşılır.

İYİ Parti de diğer partiler gibi bir siyasi kuruluş.

Kararlarını kendi yetkili kurullarında alıp uygulamak en doğal hakkı.

Öte yandan İYİ Parti de diğer partiler gibi iktidara aday bir parti olmak istiyor.

Mevcut ittifak sisteminde bu mümkün değil.

İYİ Parti, CHP'nin ardından ikinci büyük muhalefet partisi.

Bütün hesaplar da buna göre yapılıyor.

Bu durum oy oranını da etkiliyor.

Seçmenlerin çoğu muhalefette büyük partinin kuyruğu gibi görünen bir partiye oy vermez.

İktidara aday bir parti daha çok oy alır.

Bu sebeple İYİ Parti'nin aldığı karar kendileri açısından doğru.

Öte yandan bu karar, iddia edilenin aksine muhalefete değil iktidara zarar verecektir.

Kamplaşmış siyasi bir görünümde olan ülkemizde AKP'ye oy veren kitlenin çoğu, CHP'ye veya CHP ile birlikte olanlara oy vermiyor.

Bunu son seçimde de gördük.

Hal böyle olunca, devlet imkanlarını sonuna kadar kullanan ve provokasyonda ustalaşan iktidarı düşürmek mümkün olmuyor.

Ama İYİ Parti bağımsız olarak seçime girerse, eski merkez sağdan çok fazla oy alabilir.

Şu anda o seçmen kitlesi iktidar bloğuna oy veriyor.

Olayı bu açıdan da değerlendirmekte fayda var.

Elalem bizimle dalga geçiyor maalesef.

 Yok dünya devleti olduk, yok dünya bizi kıskanıyor derken gerçekte geldiğimiz nokta bu: 

Dünya bizimle dalga geçiyor. 

Eğleniyor.

Biraz önce sosyal medyada gördüğüm bir paylaşımı aşağıda dikkatinize sunuyorum. 

Dışarıdan Türkiye böyle görünüyor.

Fazla söze gerek yok.

Olur da resmi okunamaz diye paylaşımın Türkçesini yazıyorum:

"Türk şakası:

Bir mahkum hapishane kütüphanesine BİR kitabı ödünç almaya gider.

Kütüphaneci şöyle der:

Sorduğunuz kitap elimizde yok ama yazarı var."



6 Eylül 2023 Çarşamba

Hiç olmak.

 Nasrettin Hoca yolda yürürken yanlışlıkla birine çarpmış.

Adam Hoca'ya şöyle bir göz atıp sormuş:

"Kimsin sen?"

"Hiiiç.." diye cevap vermiş Hoca.

Bunun üzerine adam küçükseyerek hocaya gülümsemiş.

Bunu gören Hoca adama sormuş:

"Sen kimsin?"

"Mutasarrıfım." diye cevaplamış adam.

"Sonra ne olacaksın?"

"Vali olacağım."

"Sonra ne olacaksın?"

"Vezir..."

"Peki en son ne olacaksın?"

"Başvezir."

"Başvezirden sonra ne olacaksın?"

Adam biraz düşünmüş ve "Hiiiç..." diye cevap vermiş.

Bunun üzerine Hoca:

"Peki o zaman bu havan niye? Senin yıllarca uğraşıp ulaşacağın makama ben daha şimdiden sahibim."

3 Eylül 2023 Pazar

Başkomutan Meydan Muharebesi Nasıl Gerçekleşti?

  29-30 Ağustos 1922 akşamı harekat başkanı Cephe Komutanı İsmet (İnönü) Paşa'nın yanına gelir.

Elinde bir harita vardır.

Haritanın üzerinde Türk ve Yunan birliklerinin yeri işaretlenmiştir.

Haritaya bakan İsmet Paşa, hemen Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'ya giderek haritayı göstermesini söyler.

Harekat başkanı Başkomutana haritayı gösterince derhal Cephe Komutanı İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa ve 1. Ordu Komutanı Nurettin Paşa'yı çağırmasını söyler.

Bahse konu kişiler gelince Mustafa Kemal Paşa, Yunan 1. ve 2. Kolordularının büyük kısmının kuşatılmak üzere olduğunu söyler. 

Sonra sabahleyin ne yapacaklarını açıklar.

İsmet Paşa karargahta kalacaktır.

Fevzi Paşa, 2. Ordu ve Süvari Kolordusuna giderek kuşatmayı sıkılaştırmalarını söyleyecek ve hareketlerine nezaret edecektir.

1. Ordu Komutanı ve kendisi ise güneyden kuşatılan Yunan birliklerine yaklaşacak ve muharebeleri yakından sevk ve idare edecektir.

Ertesi gün, yani 30 Ağustos 1922'de herkes yerini almıştır.

Aslıhanlar bölgesindeki Yunan birliklerine Türk birlikleri yoğun ve şiddetli bir şekilde taarruz eder.

Göğüs göğse yapılan muharebeler sonucunda Yunan ordusunun önemli bir kısmı etkisiz hale getirilir.

Aslıhanlar bölgesinde yapılan bu muharebeye, Başkomutan muharebeyi bizzat sevk ve idare ettiği için Cephe Komutanı'nın teklifi ile Başkomutan Meydan Muharebesi denir.

30 Ağustos 2023 Çarşamba

Tek parti dönemi mahkemeleri

 1935 yılında Atatürk'e suikast iddiasıyla bazı kişiler tutuklanıyor.

Günler boyunca basın ve CHP teşkilatları zanlıları yerden yere vuruyor.

Ama davaya bakan mahkeme bunlardan etkilenmiyor.

Delillere bakıyor.

Zanlıların suçlu olmadığına, çünkü delillerin iddialara uymadığına karar veriyor.

Tek parti donemi diye önüne gelenin bok attığı bir devirde mahkemeler bağımsız karar verebiliyormuş.

Bana ilginç geldi.

Keşke çok partili demokratik sistem olduğu söylenen günümüzde de mahkemeler bu kadar bağımsız olabilse.

29 Ağustos 2023 Salı

Cemil Çeto isyanı

 Türkiye'de Milli Mücadele sırasında başlayan ve 1938'e kadar devam eden süreçte irili ufaklı birçok isyan çıkmıştır.

Bu isyanlardan biri de Cemil Çeto isyanıdır.

Peki kimdir bu Cemil Çeto?

Bu soruya benim karşılaştığım çoğu insan doğulu bir aşiret reisi şeklinde cevap vermektedir.

Bu adamın Cumhuriyet döneminde isyan ettiği bilinmekle beraber daha önce ne yaptığı pek bilinmemektedir.

Aslında Cemil Çeto, Cumhuriyete isyan etmiş bir aşiret reisi filan değildir.

Osmanlı döneminde ve özellikle de 1. Dünya Savaşı sırasında kurduğu silahlı çete ile eşkıyalık yapan biridir.

Faaliyet bölgesi Bitlis ve Siirt kırsalıdır.

Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa, doğu cephesinde görev yaparken Kasım 1916'da Bitlis ve Siirt'e birlikleri teftiş için gittiğinde üç-dört defa Cemil Çeto ve beraber eşkıyalık yaptığı Derviş'e haber göndermiş. 

Eşkıyalığı bırakmalarını, bunu yaparlarsa kendilerini affederek istedikleri yerde yaşamalarına izin vereceğini bildirmiş.

Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekilerin Siirt'ten dönüşlerinde, Kezer Suyu'nu geçip Garzan istikametine giderken ücra bir yerde Cemil Çeto ve adamları tam silahlı olarak karşılarına çıkmış.

Eşkıyaların sayısı Mustafa Kemal Paşa'nın yanındakilerden çok daha fazlaymış.

Paşanın yaverleri, eşkıyaların pusu kurduğunu zannetmişler.

Fakat Cemil Çeto, koşarak Mustafa Kemal Paşa'nın yanına gelmiş ve elini öpmüş.

Kendisinin ve adamlarının affedilmesini istemiş.

Mustafa Kemal Paşa da Cemil Çeto ve adamlarına nasihatlerde bulunmuş ve affedildiklerini, dağdan inebileceklerini, tutuklanmayacaklarını söylemiş.

Bunun üzerine Çeto ve yanındakiler tekrar Mustafa Kemal paşanın elini öpmüşler ve ayrılmışlar.

Fakat Çeto ve adamları eşkıyalığa devam etmiş.

Cumhuriyet döneminde de bu eşkıyalığa devam etmeye kalkışınca isyan ettikleri gerekçesiyle yapılan operasyon sonucunda etkisiz hale getirilmişler.

Alaturka (Ezani) ve Alafranga (Zevali) saat sistemine göre zaman nasıl ifade edilir?

 Doktora çalışmam sırasında Osmanlı döneminde kalan belgeleri de inceliyordum.

Bu belgelerde saatten önce evvel ve sonra tabirleri kullanılıyordu.

Bunun ne demek olduğunu bilmediğimden olan olayların günün hangi saatinde olduğunu kestiremiyordum.

Tez konum tarihle ilgili olduğundan zaman önemliydi.

Bu yüzden bunların anlamlarını araştırdım.

Osmanlı döneminde halk arasında Alaturka veya Ezani denilen ve Alafranga veya Zevali denilen iki çeşit saat kullanılıyormuş.

Ezani saate göre güneşin battığı anda saatin 12 olduğu kabul edilirken Zevali saate göre öğlen üzeri güneşin tam tepede olduğu an saatin 12 kabul ediliyormuş.

Resmi yazışmalarda genellikle Zevali saat kullanılıyormuş.

Buna göre; gece yarısından Zevala, yani güneşin en tepede olduğu öğlen vakti saat 12'ye kadar olan zamanı belirtmek için "evvel", öğleden gece yarısına kadar olan zamanı belirtmek için de "sonra ifadesi kullanılıyormuş.

Örneğin 5 evvel denildiğinde sabah 5, 5 sonra denildiği zaman akşam üzeri 5, yani 17.00 anlamına geliyormuş.

Cumhuriyet döneminde yapılan düzenlemeyle bu gün kullanılan ve gece yarısını 24.00-00.00 kabul eden tek saat sistemine geçilmiş.

Alparslan ve Atatürk ne dedi?

 1922 yılında bu gün (28 Ağustos) Başkomutan Ataturk, Cephe Komutanı İsmet Pasa, Ordu Komutanı Nurettin Pasa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Pasa Afyon'a geldi ve karargah bu şehirde yerleşti.

Yunan'ın galip gelemeyeceği artık ortaya çıkmış ve günümüzde "Keşke.." diyenlerin dedeleri kara kara düşünmeye başlamıştı.

1071 yılında ise 26 Ağustos'ta Bizans (Doğu Roma) ordusunu mağlup eden Türk ordusu 27 Agustos'ta sağa sola kaçan düşman birliklerini temizlemeye başlamış, bu gün de kaçanları takip ediyordu.

Alpaslan tüm dünyaya; "Biz Anadolu'ya geldik! Yerleşiyoruz." derken Ataturk ise "Boşuna hayal kurmayın. Hiçbir yere gitmiyoruz!" diyordu.

26 Ağustos 2023 Cumartesi

"Keşke Yunan galip gelseydi." diyenlerin acı günü.

Bu gün 26 Ağustos Cumartesi.

Keşke Yunan galip gelseydi diyenlerin yarasını deşmek gibi olacak ama hatırlatayım.

1922 yılında bu gün, sabahın erken saatlerinde topçu hazırlık atışının ardından Türk ordusunun taarruzu başladı.

Fesligiller ve avenesini bu gün bile üzüntüye gark eden bu taarruzun ardından kısa sure içinde güneyde yunan savunma hatlarının ilk mevzileri askerlerimiz tarafından ele geçirildi.

Sonrası malum.

30 Ağustos, Başkomutan Meydan Muharebesi'nde Yunan'ın beli kırıldı.

9 Eylül'de ise kaçabilen Yunan askerleri ve işbirlikçi hainler, Yunanistan'a kaçtılar.

Hepsi değil tabii.

Kalanlar hala o dayağı hatırlayıp ağlamaklı.

Şöyle diyorlar: "Keşke Yunan galip gelseydi! Keşke Fransız galip gelseydi!"

25 Ağustos 2023 Cuma

Hayır kurumu olarak kurulan vakıflar ve hırsızlığa kılıf olarak kurulan vakıflar.

 Bir televizyon kanalında vakıflarla ilgili bir program yapılıyor.

Alttaki antet şöyle: Türkiye'de İslami değerlere ve vakıflara düşman bir kitle var.

Tamamen art niyetle söylenmiş bir söz ve gerçekleri tam yansıtmıyor.

Vakıf nedir?

Bir grup insan bir araya gelip bir yapı kurar.

Bu yapı, kuruluş amacına uygun olarak faaliyet gösterir.

Yapının gelirleri de kurucuların vakfettiği para veya mülklerden karşılanır.

Bu tür vakıflara hiç kimse karşı çıkmıyor.

Ama birileri vakıf adı altında bir teşkilat kurup, devletten veya belediyelerden milyonlarca lirayı buraya akıtıyor ve bahse konu geliri kendilerine veya yandaşlarına akıtıyorsa, böyle bir kurum adı vakıf bile olsa hırsızlık teşkilatından başka bir şey değildir.

İnsanların karşı çıktığı vakıf budur.

Adı vakıf diye her kuruluşu hayır kurumu sanmamak lazım.

Vakıflar bu gün olduğu gibi geçmişte de hayır için kurulduğu gibi hırsızlık için de kurulmuştur.

Örneğin Ayanları ele alalım.

Devlet adına vergi toplayan bu şahıslar bir süre sonra bulundukları bölgelerdeki malları üzerlerine geçirmek için bir yol aramışlar.

Fakat Osmanlıda özel mülkiyet olmadığından bunu yapmaları mümkün olmamış.

Bunun üzerine, toprak düzeninin yasal zorunluluklarını baypas edip devlete ait toprakları üzerlerine geçirmek için bir yol aramış ve bulmuşlar.

Bu yol neymiş biliyor musunuz?

Vakıf kurmak.

Sistem şöyle işliyormuş.

Bir bölgedeki ayan bir vakıf kuruyormuş.

Vakfa da devlete ait işlenmeyen arazilerden binlerce dönümü kılıfına uydurarak vakfettiriyormuş.

"E ne var bunda? Sonuçta hayır işi." diyebilirsiniz.

Kazın ayağı öyle değil.

Bu ayanlar, vakıfların mütevelli heyetlerine kardeşlerini ve çocuklarını koyuyor, tüzüğünü (nizamnamesini) de vakfın tüm gelirini kendi ailelerine aktaracak şekilde yazıyorlarmış.

Böylece tapu olmadan devletin topraklarını üzerlerine geçiriyorlarmış.

Hem de yasaya uydurarak.

Türkiye'de doktora yapan bir Japon tarafından Karaosmanoğluları hakkında yazılan kitabı okumanızı ve devlet arazilerine nasıl konulduğunu görmenizi tavsiye ederim.

Günümüzde de durum pek değişmedi.

Bazı vakıflar hayır kurumu, bazıları da hırsızlığı yasal kılıfa sokmak için kullanılan suç organizasyonu.

Hangi vakfın hangi gruba girdiğini anlamak da gayet kolay.

Eğer vakfın gelir kaynaklarını kurucuları vakfetmiş ve gelir onlara değil kuruluş amacına göre harcanıyorsa hayır kurumudur.

Eğer vakıf, kurucularının vakfettiği kaynaklarla değil devlet veya belediye imkanları ile kurulmuş, mütevelli heyeti belli bir gruba mensup insanlardan oluşuyor ve gelirler hayır için değil yandaşlara peşkeş için harcanıyorsa, o vakıf değil, yasal görünümlü suç örgütüdür.